Ziya Gökalp Neyi Savunuyor? Kökenler, Bugün ve Yarın Üzerine Samimi Bir Sohbet
Bir akşamüstü sofrada, konu dönüp dolaşıp “Biz kimiz ve nereye gidiyoruz?” sorusuna geldiğinde, Ziya Gökalp’in adı mutlaka anılır. Çünkü o, yalnızca bir düşünür değil; “millet”, “kültür” ve “medeniyet” hakkında sorduğumuz zor sorulara yol gösteren, masadaki dostlardan biri gibi konuşan bir rehberdir. Bu yazıda, Gökalp’in neyi savunduğunu; fikirlerinin nereden beslendiğini, bugün nasıl yankılandığını ve gelecekte hangi kapıları aralayabileceğini birlikte, samimi bir sohbet tonunda açalım.
Kökenler: Hangi Düşünce İkliminden Doğdu?
Gökalp’i anlamak için 20. yüzyılın başındaki sarsıntıları hatırlamak gerekir: imparatorluğun çözülüşü, devletin yeniden inşası, toplumun “biz” duygusunu toparlama ihtiyacı. Sosyoloji literatürüne, özellikle toplumu bir organizma gibi ele alan yaklaşımlara aşinadır; fakat bu teorileri körü körüne kopyalamaz. Onları yerli bir zemine yerleştirip şu soruyu sorar: “Evrensel olan nedir, bize has olan nedir?” İşte tam burada meşhur ayrımı devreye girer: medeniyet (evrensel bilgi, teknik, kurumlar) ve kültür ya da hars (dil, gelenek, değerler).
Ziya Gökalp Neyi Savunuyor? Temel Tezler
1) Kültürel Milliyetçilik: Dil ve Değerler Üzerinden Millet
Gökalp, milleti ırk ya da soy üzerinden değil, dil ve kültür birliği üzerinden tanımlar. “Millet nedir?” sorusunun yanıtında genetik akrabalık değil, ortak hatıralar, ortak anlamlar ve ortak semboller vardır. Bu yüzden dilin sadeleşmesi, eğitimin ortak bir havuzdan beslenmesi ve kültürel mirasın canlı tutulması onun için kurucu önemdedir.
2) Kültür–Medeniyet Ayrımı: Evrensel Tekniği Al, Yerli Ruhla Harmanla
Gökalp, modernleşmeyi medeniyetin evrensel imkânlarını (bilim, teknik, kurumsal rasyonalite) benimsemek; fakat bunu kültürün yerli sesiyle uyumlu biçimde yapmak diye okur. Kısacası, “başkası olmak” değil; “kendi kalarak ilerlemek”tir hedef. Bu yaklaşım, bugünün tasarım-odaklı düşünme (design thinking) literatüründe “yerelleştirme” ve “kullanıcı bağlamı” vurgusuyla şaşırtıcı biçimde buluşur.
3) Dayanışmacı Toplum Tasavvuru: Meslekler, Kurumlar ve Ahlâk
Toplumu, çıkar çatışması üzerinden değil, dayanışma üzerinden okur. Mesleki örgütlenmeler, ara kurumlar ve sivil yapılar, birey ile devlet arasındaki köprülerdir. Eğitim, etik ve ortak yarar fikri, bu köprüleri ayakta tutar. Bugün platform ekonomileri ve “ortak yarar odaklı inovasyon” tartışmalarında bu dayanışmacı damar, yeni adlarla hayat buluyor.
4) Halkçılık ve Toplumsal Adalet: Siyasalın Kalbinde “Biz”
“Halk” yalnızca nüfus sayımı değil, ortak kader duygusudur. Gökalp, halkçılığı; temsilin genişlediği, fırsatların adilleştiği ve toplumsal hareketliliğin mümkün olduğu bir rejim ideali olarak savunur. Devletin, eğitim ve kültür politikalarıyla “biz bilinci”ni güçlendirmesi, siyasal topluluğun sürekliliği için hayati görülür.
5) Din ve Ahlâkın Yeri: Parçalayıcı Değil, Birleştirici Bir Çatı
Gökalp, dini toplumsal ahlâkın kurucu unsurlarından sayar; ancak modernleşme ile çelişmek zorunda olmadığını, aksine toplumsal dayanışmayı güçlendiren bir çerçeve sunabileceğini savunur. Böylece din, siyasal bir kutuplaşma unsuru değil; ortak ahlaki dilin kaynaklarından biridir.
Bugüne Yansımalar: Sınıfta, Atölyede, Ekranda
Gökalp’in çerçevesi, bugün üç düzlemde sık sık karşımıza çıkar. Eğitimde, anadil, tarih anlatısı ve ortak müfredat tartışmaları; kültür–medeniyet ayrımının pratik izdüşümleridir. Ekonomide, KOBİ’lerden yaratıcı endüstrilere uzanan “yerli üret, evrensel rekabet et” mottosu, aynı damarı taşır. Dijital kültürde ise içerik üreticileri, yerel gelenekleri evrensel formatlara taşıyarak “kendi kalarak dünyaya açılma” pratiğini her gün yeniden kuruyor.
Beklenmedik Alanlarla Buluşma: Yapay Zekâdan İklime
Yapay Zekâ Etiği: Evrensel Algoritma, Yerel Değerler
“Kültür–medeniyet” ayrımı, yapay zekâ etiğinde somut bir rehbere dönüşebilir. Evrensel algoritmalar (medeniyet) yerel değerleri (kültür) dikkate almadan çalıştığında, önyargı üretebilir. Çözüm? Veri setlerini yerel dili, deyimleri ve bağlamı gözeterek zenginleştirmek; etik kurulları yalnız mühendislerden değil, dilbilimci ve sosyologlardan da oluşturmak.
Platform Ekonomileri ve Dayanışma
Gökalp’in dayanışmacı perspektifi, platform kooperatifleri ve “kâr + toplumsal değer” dengesini arayan yeni girişim modellerinde yeniden okunabilir. Sürücüler, kuryeler, tasarımcılar bir araya gelerek mülkiyet ve karar mekanizmalarını paylaştığında, dayanışmacı ekonomi somut bir modele dönüşür.
İklim Uyumunda Kültürel Dayanıklılık
İklim krizinde toplulukların uyum başarısı, yalnız teknolojik çözümlere değil, ortak hafızaya ve işbirliği kültürüne de bağlıdır. Su yönetimi gelenekleri, yerel tarım bilgisi ve imece kültürü, bugün sürdürülebilirlik stratejilerinin görünmez kahramanları olabilir.
Geleceğe Bakış: Ziya Gökalp’in Fikirlerinin Potansiyel Etkileri
Önümüzdeki dönemde dil ve eğitim politikaları dijital çağın ritmine uyarlanırken, Gökalp’in “dilde birlik” vurgusu; açık kaynak sözlükler, kapsayıcı klavye standartları ve yerel lehçeleri dışlamayan yapay zekâ asistanlarıyla yeni bir boyut kazanabilir. Kültür–medeniyet ayrımı, tasarım ve inovasyonda “evrensel çözüm–yerel yorum” dengesini sistematik hale getirebilir. Dayanışmacılık ise sosyal koruma ağlarının veri çağında nasıl yeniden kurgulanacağına dair bir pusula sunar: sadece maddi destek değil, beceri paylaşımı, mentorluk ve mesleki dayanışma ağları.
Siyasal düzlemde, halkçılık kutuplaşmayı azaltan, temsil kanallarını şeffaflaştıran ve yurttaş katılımını artıran mekanizmalarla (katılımcı bütçe, yurttaş panelleri, dijital meclisler) güçlenebilir. Din ve ahlâkın birleştirici rolü, nefret diline karşı toplumsal bir sigorta; ortak iyilik hedefi etrafında bir sözleşme yaratabilir.
Son Söz: Birlikte Düşünelim
“Ziya Gökalp neyi savunuyor?” sorusunun cevabı, aslında bize şu daveti yapıyor: Evrensel olanı al, yerli olanla uyumla; çatışmayı değil dayanışmayı büyüt; dili, kültürü ve adaleti geleceğin altyapısı say. Şimdi dönüp kendimize soralım: Biz hangi alanlarda evrensel tekniklerle yerli değerleri yaratıcı biçimde buluşturuyoruz? Girişimlerimiz ve kurumlarımız dayanışmacı olabiliyor mu? Eğitim ve dijital politikalarımız, dili ve kültürü güçlendirirken dünyayla rekabeti artırabiliyor mu? Gelin, bu sorular etrafında konuşmayı sürdürelim; çünkü bu sohbet, yarının güçlü toplumunu kurmanın en güzel başlangıcı.